...
Show More
Sanki havası pompayla yavaş yavaş çekilen cam fanusta yaşıyor gibiydik; savaş sırasında askere alınmaları beklediğimiz gibi bekliyorduk ve akıl sürgüne gitmişti(1930'lar, Almanya).
İnsanlar akıllanmazsa (hep öteki değil, öncelikle her kişinin kendisi) ve nihayet uçurumdan uzaklaşarak ileriye, akla doğru yürümeyi tercih etmezse dünyada hangi samimi umut kalır, söyleyin? Yani dürüst bir insanın, annesinin başı üzerine yemin eder gibi, üzerine yemin edebilecegi bir umut?
Sadece çocuklar idealler için gereken olgunluğa sahip.
İnsan alışkanlıkları olan bir hayvandır.
-Labude: Bu gençlik, yakın gelecekte yönetimi devralıp babalarının batırdığı siyasetin, sanayinin, emlâk piyasasınn ve ticaretin başına geçecek. Bizim görevimiz uluslararası anlaşmaların sağlanması, kişisel kârın gönüllü azaltılması, kapitalizmin ve teknolojinin mantıklı sınırlara geri çekilmesi, sosyal hizmetlerin arttırılması, eğitim ve öğretimin kültürel olarak geliştirilmesi yoluyla Avrupa'yı reformize etmektir.
Bu yeni cephe pekâlâ mümkündür, sınıflar arasında bu türden yatay bir bağ kurulabilir.
Çünkü gençlik, en azından gençliğin seçkin kesimleri, dizginsiz egoizmden iğreniyor, üstelik doğal koşullara geri dönmeyi, sistemin kaçınılmaz çöküşüne tercih edecek kadar da akıllı. Madem sistem bir sınıfın egemenliği olmadan yürümüyor, hiç değilse tercihi kendi yaş grubumuzdan, gençlikten yana kullanalım.
-Fabian: Ben ise akıl ve iktidarın asla evlenmeyeceğine, bunun bir paradoks olduğuna inanıyorum.
Bana kalırsa, mevcut haliyle insanlığın sadece iki seçeneği var. Ya kaderinden memnun değilsin ve durumu daha iyi hale getirmek için birbirini vurup öldürmeye başlarsın ya da tersine -ki bu teorik bir olasılık yalnızca- kendinden ve dünyadan memnunsun ve can sıkıntısının seni öldürmesini beklersin.
İnsan domuz olduğu sürece sistemler neye yarar?
Gerçekleştirilebilir olan bir hedefe erişmeye çalışmak yerine, mükemmel olduğu kadar da ulaşılmaz olan bir hedef hakkında konuşmayı tercih ediyorsun, bu rahatına geliyor.
İhtiyarlar ve çocuklar dışındaki tüm insanları, aksi kati bir şekilde kanıtlanmadığı sürece deli olarak kabul et, bu söze uyarsan ne kadar faydalı olduğunu kısa sürede göreceksin.
-Fabian: Sana şans diliyorum, çünkü ölüsün. İyi bir insandın, dürüst bir heriftin, benim dostumdun ama bütün bunlardan daha çok, olmak istediğin şey değildin. Karakterin tasavvur ettiğin bir fikirdi, fikrin yok edilince de kala kala şu divanda uzanan bedenin kaldı. Göreceksin, yakında çok büyük bir kavga patlak verecek, önce ekmeğe sürülen yağ, ardından pelüş koltuk uğruna. Bir taraf onu elden çıkarmak istemezken, diğer taraf onu fethetmeye kalkacak, Titanlar gibi birbirlerini tokatlayacaklar, en sonunda da kimsenin olmasın diye koltuğu un ufak edecekler. İki tarafın da başını, onurlu sloganlar icat edip kendi böğürtüleriyle sarhoş olan pazar çığırtkanları çekecek. Belki içlerinden iki ya da üç gerçek adam da çıkacak. Onlar arka arkaya iki kere gerçeği söyledikleri takdirde asılacaklar. Tıpkı arka arkaya iki kere yalan söyledikleri takdirde asılacakları gibi.
(En yakın arkadaşının intiharından sonra, gelişen faşizm ve yozlaşan, çürüyen insanlardan kaçarak annesinin yanına, doğduğu kasabaya dönen) Fabian köprüden geçerken küçük bir oğlanın köprünün taş korkuluğunda, kendini dengede tutmaya çalışarak ilerlediğini fark etti, adımlarını hızlandırdı ve koşmaya başladı. Tam o anda sendeleyen oğlan, kulak dağlayıcı bir çığlık eşliğinde nehre düştü. Fabian geniş korkuluğun üzerinden aşağı eğildiğinde çocuğun başını ve suyu döven ellerini gördü ve onu kurtarmak için nehre atladı.
Köprüde onları izleyenleri gören iki tramvay durdu, inen yolcular da olanları ízlemeye başladı; nehrin kenarında telaşlı insanlar bir yukarı bir aşağı koşturup duruyordu.
Küçük çocuk ağlayarak nehrin kıyısına yüzdü.
Fabian boğuldu. Ne yazık ki yüzme bilmiyordu.
İnsanlar akıllanmazsa (hep öteki değil, öncelikle her kişinin kendisi) ve nihayet uçurumdan uzaklaşarak ileriye, akla doğru yürümeyi tercih etmezse dünyada hangi samimi umut kalır, söyleyin? Yani dürüst bir insanın, annesinin başı üzerine yemin eder gibi, üzerine yemin edebilecegi bir umut?
Sadece çocuklar idealler için gereken olgunluğa sahip.
İnsan alışkanlıkları olan bir hayvandır.
-Labude: Bu gençlik, yakın gelecekte yönetimi devralıp babalarının batırdığı siyasetin, sanayinin, emlâk piyasasınn ve ticaretin başına geçecek. Bizim görevimiz uluslararası anlaşmaların sağlanması, kişisel kârın gönüllü azaltılması, kapitalizmin ve teknolojinin mantıklı sınırlara geri çekilmesi, sosyal hizmetlerin arttırılması, eğitim ve öğretimin kültürel olarak geliştirilmesi yoluyla Avrupa'yı reformize etmektir.
Bu yeni cephe pekâlâ mümkündür, sınıflar arasında bu türden yatay bir bağ kurulabilir.
Çünkü gençlik, en azından gençliğin seçkin kesimleri, dizginsiz egoizmden iğreniyor, üstelik doğal koşullara geri dönmeyi, sistemin kaçınılmaz çöküşüne tercih edecek kadar da akıllı. Madem sistem bir sınıfın egemenliği olmadan yürümüyor, hiç değilse tercihi kendi yaş grubumuzdan, gençlikten yana kullanalım.
-Fabian: Ben ise akıl ve iktidarın asla evlenmeyeceğine, bunun bir paradoks olduğuna inanıyorum.
Bana kalırsa, mevcut haliyle insanlığın sadece iki seçeneği var. Ya kaderinden memnun değilsin ve durumu daha iyi hale getirmek için birbirini vurup öldürmeye başlarsın ya da tersine -ki bu teorik bir olasılık yalnızca- kendinden ve dünyadan memnunsun ve can sıkıntısının seni öldürmesini beklersin.
İnsan domuz olduğu sürece sistemler neye yarar?
Gerçekleştirilebilir olan bir hedefe erişmeye çalışmak yerine, mükemmel olduğu kadar da ulaşılmaz olan bir hedef hakkında konuşmayı tercih ediyorsun, bu rahatına geliyor.
İhtiyarlar ve çocuklar dışındaki tüm insanları, aksi kati bir şekilde kanıtlanmadığı sürece deli olarak kabul et, bu söze uyarsan ne kadar faydalı olduğunu kısa sürede göreceksin.
-Fabian: Sana şans diliyorum, çünkü ölüsün. İyi bir insandın, dürüst bir heriftin, benim dostumdun ama bütün bunlardan daha çok, olmak istediğin şey değildin. Karakterin tasavvur ettiğin bir fikirdi, fikrin yok edilince de kala kala şu divanda uzanan bedenin kaldı. Göreceksin, yakında çok büyük bir kavga patlak verecek, önce ekmeğe sürülen yağ, ardından pelüş koltuk uğruna. Bir taraf onu elden çıkarmak istemezken, diğer taraf onu fethetmeye kalkacak, Titanlar gibi birbirlerini tokatlayacaklar, en sonunda da kimsenin olmasın diye koltuğu un ufak edecekler. İki tarafın da başını, onurlu sloganlar icat edip kendi böğürtüleriyle sarhoş olan pazar çığırtkanları çekecek. Belki içlerinden iki ya da üç gerçek adam da çıkacak. Onlar arka arkaya iki kere gerçeği söyledikleri takdirde asılacaklar. Tıpkı arka arkaya iki kere yalan söyledikleri takdirde asılacakları gibi.
(En yakın arkadaşının intiharından sonra, gelişen faşizm ve yozlaşan, çürüyen insanlardan kaçarak annesinin yanına, doğduğu kasabaya dönen) Fabian köprüden geçerken küçük bir oğlanın köprünün taş korkuluğunda, kendini dengede tutmaya çalışarak ilerlediğini fark etti, adımlarını hızlandırdı ve koşmaya başladı. Tam o anda sendeleyen oğlan, kulak dağlayıcı bir çığlık eşliğinde nehre düştü. Fabian geniş korkuluğun üzerinden aşağı eğildiğinde çocuğun başını ve suyu döven ellerini gördü ve onu kurtarmak için nehre atladı.
Köprüde onları izleyenleri gören iki tramvay durdu, inen yolcular da olanları ízlemeye başladı; nehrin kenarında telaşlı insanlar bir yukarı bir aşağı koşturup duruyordu.
Küçük çocuk ağlayarak nehrin kıyısına yüzdü.
Fabian boğuldu. Ne yazık ki yüzme bilmiyordu.