...
Show More
YouTube kanalımda Kum ve Köpük kitabını yorumladım:
https://www.youtube.com/watch?v=y9Uvo...
Cibran sen harika bir detaysın!
Kum ve Köpük kitabını alıntılarla yorumladığım videom : https://www.youtube.com/watch?v=y9Uvo...
5 üzerinden 5 yıldızı nadir olarak veririm. Çünkü gerçekten hak eden kitaplara verilmesi gerektiğini düşünürüm ve bu kitap benim için sonuna kadar hak etti diyebilirim. Neden mi?
Askerliğimi yaparken hiç muhabbetimiz olmayan arkadaşlarla bu kitabın içinde bulunan aforizmaları tartıştığımız oluyordu. Çay ocağımızda komutanların davranışları yerine Halil Cibran'ın aforizmalarının konuşulduğu bir dönem olmuştu.
Ben okuyordum : "Sadece bir keresinde dilsiz kaldım. Biri bana; "Kimsin sen?" diye sorduğunda." Karşımdaki uzun dönem arkadaşım bugüne kadar hiç böyle cümleler okumadığını söylüyordu, beraber saatlerce Halil Cibran üzerine kafa patlatarak geçiriyorduk zamanımızı.
"İnsanlık; ezelden ebediyete doğru akan bir ışık nehridir." diyordu Halil Cibran. Karşımdaki arkadaşım bön bön bakıyordu. Yahu ne diyor bu adam diyordu bana. Ben de anlatıyordum ona öncesizlik ve sonrasızlığın, ışık prizmasının içinden geçen beyaz ışığın bütün renklere ayrılmasının, Pink Floyd diye bir grubun var olmasının güzelliğini anlatıyordum. Şaşırıyordu tabii, hayatında ilk kez duyduğu cümleleri söylüyordum. Ama ortak bir noktamız vardı, benim de hayatımda okuduğum en düşündürücü cümleleri içeren bir kitap tutuyorduk elimizde.
"Cennet işte orada, kapının arkasında, yan odada; ama ben anahtarı kaybettim. Ya da belki de sadece nereye koyduğumu unuttum." Bu cümleleri okurken cennetin kolay elde edilebileceğini düşünenlere yöneltilen bir eleştiri olduğunu anlıyorduk ama işler bu kadar basit değildi. Cibran kesinlikle iki insanı ortak noktada buluşturan bir köprüydü, hiç tanımadığım bir insanı bana kendi cümleleriyle tanıtan bir insandı. Çünkü çoğu kişi cennetin anahtarını elinde tuttuğunu sanırdı.
Hepimiz kutsal dağın zirvesini arıyorduk kendisinin de dediği gibi, Maslow ihtiyaçlar hiyerarşimizin en yüksek noktasına tırmanmayı hedefliyorduk. Geçmişi bir harita olarak mı yoksa bir rehber olarak mı görmeliydik? Geçmişinden kurtulamayanlar için zor sorular soruyordu Cibran.
Avuçların altın ile dolu olduğunda dua etmenin imkansızlığını, ağızlar yemek ile dolu olduğunda şarkı söylemenin imkansızlığını, evlerimizin pencerelerine bir de Doğu penceresi açarak dünyanın biraz Doğu ile de ilgilenmesini anlatmaya çalışan bir adamdı bu Cibran.
Benim için yeri çok ayrıdır, birbirini hiç tanımayan iki insanı sadece cümleleriyle birleştirebilmiş bir insandır. Belki de çay ocağında bir daha hiç konuşulmayacak cümlelerin sahibi olan insandır. Güzel insandır vesselam.
https://www.youtube.com/watch?v=y9Uvo...
Cibran sen harika bir detaysın!
Kum ve Köpük kitabını alıntılarla yorumladığım videom : https://www.youtube.com/watch?v=y9Uvo...
5 üzerinden 5 yıldızı nadir olarak veririm. Çünkü gerçekten hak eden kitaplara verilmesi gerektiğini düşünürüm ve bu kitap benim için sonuna kadar hak etti diyebilirim. Neden mi?
Askerliğimi yaparken hiç muhabbetimiz olmayan arkadaşlarla bu kitabın içinde bulunan aforizmaları tartıştığımız oluyordu. Çay ocağımızda komutanların davranışları yerine Halil Cibran'ın aforizmalarının konuşulduğu bir dönem olmuştu.
Ben okuyordum : "Sadece bir keresinde dilsiz kaldım. Biri bana; "Kimsin sen?" diye sorduğunda." Karşımdaki uzun dönem arkadaşım bugüne kadar hiç böyle cümleler okumadığını söylüyordu, beraber saatlerce Halil Cibran üzerine kafa patlatarak geçiriyorduk zamanımızı.
"İnsanlık; ezelden ebediyete doğru akan bir ışık nehridir." diyordu Halil Cibran. Karşımdaki arkadaşım bön bön bakıyordu. Yahu ne diyor bu adam diyordu bana. Ben de anlatıyordum ona öncesizlik ve sonrasızlığın, ışık prizmasının içinden geçen beyaz ışığın bütün renklere ayrılmasının, Pink Floyd diye bir grubun var olmasının güzelliğini anlatıyordum. Şaşırıyordu tabii, hayatında ilk kez duyduğu cümleleri söylüyordum. Ama ortak bir noktamız vardı, benim de hayatımda okuduğum en düşündürücü cümleleri içeren bir kitap tutuyorduk elimizde.
"Cennet işte orada, kapının arkasında, yan odada; ama ben anahtarı kaybettim. Ya da belki de sadece nereye koyduğumu unuttum." Bu cümleleri okurken cennetin kolay elde edilebileceğini düşünenlere yöneltilen bir eleştiri olduğunu anlıyorduk ama işler bu kadar basit değildi. Cibran kesinlikle iki insanı ortak noktada buluşturan bir köprüydü, hiç tanımadığım bir insanı bana kendi cümleleriyle tanıtan bir insandı. Çünkü çoğu kişi cennetin anahtarını elinde tuttuğunu sanırdı.
Hepimiz kutsal dağın zirvesini arıyorduk kendisinin de dediği gibi, Maslow ihtiyaçlar hiyerarşimizin en yüksek noktasına tırmanmayı hedefliyorduk. Geçmişi bir harita olarak mı yoksa bir rehber olarak mı görmeliydik? Geçmişinden kurtulamayanlar için zor sorular soruyordu Cibran.
Avuçların altın ile dolu olduğunda dua etmenin imkansızlığını, ağızlar yemek ile dolu olduğunda şarkı söylemenin imkansızlığını, evlerimizin pencerelerine bir de Doğu penceresi açarak dünyanın biraz Doğu ile de ilgilenmesini anlatmaya çalışan bir adamdı bu Cibran.
Benim için yeri çok ayrıdır, birbirini hiç tanımayan iki insanı sadece cümleleriyle birleştirebilmiş bir insandır. Belki de çay ocağında bir daha hiç konuşulmayacak cümlelerin sahibi olan insandır. Güzel insandır vesselam.