...
Show More
'Kumların Kadını'nın Monokl Yayınları versiyonunu okudum, Japonca aslından çeviren Barış Bayıksel'di. Her şeyden önce, çevirisi düzgün, editoryal anlamda dikkatle gözden geçirilmiş bir kitaptı. Yayınevine ve çevirmene bin teşekkür!
Tıpkı Dino Buzzati'nin 'Tatar Çölü', tıpkı Coetzee'nin 'Barbarları Beklerken' romanı gibi, Japon yazar Kobo Abe'nin kitabı Kumların Kadını da esiri olduğumuz şeyleri sorgulatmakta/sorgulamakta çok başarılı bir yapıt. Enfes tespitler var, vaaz vermeyen bir yazar da cabası...
Tıpkı kahramanın debelendikçe içine daha çok battığı kumdan bataklıklar gibi zihinsel bataklıklarımızı; tekdüze, taklide dayalı yavan hayatlarımızı; doyumsuzluklarımızı fark ettiriyor yazar... Ve kumdan çukurlarımızda (ve belki de mezarlarımızda) bizi merdivensiz bırakanları düşündürtüyor. Ustalıklı metaforlar zihinsel kapılarımızı açıyor, kumdan çukurumuzdan görebildiğimiz kadar hayata nüfuz edebildiğimizi fark ediyoruz ansızın. Kimi kaçma umudunu hiç yitirmiyor, kimi ise kumdan mezarlarına merdivenler sarkıtılsa dahi kaçmaya teşebbüs bile etmiyor.
"Göz kamaştırıcı güneşin aydınlattığı yazlar ya filmlerde ya da romanlarda olurdu. Gerçekte olanlarsa, barut kokusuyla kaplanmış gazetelerin siyaset sayfalarını altlarına serip uyuyan, mütevazı küçük burjuvaların pazar günleridir... Manyetik kapaklı termoslar ve kutu meyve suyuları...(...) Aslında herkes ne olup bittiğinin farkındaydı ama üçkâğıda gelen aptal yerine konmak istemediklerinden; o gri tuvale, hayalî bir festivalin taklidini çizmeye çalışıyorlardı."
Hayalî festivalin farkında olanların ve hâlâ kaçabileceğine inananların mutlaka okuması gereken bir roman 'Kumların Kadını'...
Tıpkı Dino Buzzati'nin 'Tatar Çölü', tıpkı Coetzee'nin 'Barbarları Beklerken' romanı gibi, Japon yazar Kobo Abe'nin kitabı Kumların Kadını da esiri olduğumuz şeyleri sorgulatmakta/sorgulamakta çok başarılı bir yapıt. Enfes tespitler var, vaaz vermeyen bir yazar da cabası...
Tıpkı kahramanın debelendikçe içine daha çok battığı kumdan bataklıklar gibi zihinsel bataklıklarımızı; tekdüze, taklide dayalı yavan hayatlarımızı; doyumsuzluklarımızı fark ettiriyor yazar... Ve kumdan çukurlarımızda (ve belki de mezarlarımızda) bizi merdivensiz bırakanları düşündürtüyor. Ustalıklı metaforlar zihinsel kapılarımızı açıyor, kumdan çukurumuzdan görebildiğimiz kadar hayata nüfuz edebildiğimizi fark ediyoruz ansızın. Kimi kaçma umudunu hiç yitirmiyor, kimi ise kumdan mezarlarına merdivenler sarkıtılsa dahi kaçmaya teşebbüs bile etmiyor.
"Göz kamaştırıcı güneşin aydınlattığı yazlar ya filmlerde ya da romanlarda olurdu. Gerçekte olanlarsa, barut kokusuyla kaplanmış gazetelerin siyaset sayfalarını altlarına serip uyuyan, mütevazı küçük burjuvaların pazar günleridir... Manyetik kapaklı termoslar ve kutu meyve suyuları...(...) Aslında herkes ne olup bittiğinin farkındaydı ama üçkâğıda gelen aptal yerine konmak istemediklerinden; o gri tuvale, hayalî bir festivalin taklidini çizmeye çalışıyorlardı."
Hayalî festivalin farkında olanların ve hâlâ kaçabileceğine inananların mutlaka okuması gereken bir roman 'Kumların Kadını'...