Community Reviews

Rating(4 / 5.0, 99 votes)
5 stars
33(33%)
4 stars
30(30%)
3 stars
36(36%)
2 stars
0(0%)
1 stars
0(0%)
99 reviews
April 17,2025
... Show More
Very interesting story and loved his style of writing. Complex characters that keep you drawn in to the story. The story has an interesting take on race and relationships, makes you think about how society has changed and how in some ways it hasn't and that some norms and forms of racism have been given a new disguise in today's world. The story also led me to do more research on Mardou (Irene) and the women of the Beat Generation. Their perspective shines a light on their experiences during this time and how difficult it was to be a woman within this world.
April 17,2025
... Show More
I think 3.5 is appropriate. Disdain for Kerouac will def lead to disdain for this book… I feel that if I wasn’t studying him, I would be way more turned off by The Subterraneans; it’s pretty sexist and fetishistic and also such an experiment lol
April 17,2025
... Show More
"But the deepest premonition and prophecy of all had always been, that when I walked into Heavenly Lane, cutting in sharply from the sidewalk, I'd look up, and if Mardou's light was on Mardou's light was on--'But some day, dear Leo, that light will not shine for you'--this a prophecy irrespective of all your Yuri's and attenuations in the snake of time. --'Someday she won't be there when you want her to be there, the light'll be out and you'll be looking up and it will be dark in Heavenly Lane and Mardou'll be gone, and it'll be when you least expect it and want it.'"

I didn't love the writing style but it did have some really great phrases. I guess it feels like he threw a lot of words at the wall, but at least some of them stuck.
April 17,2025
... Show More
این کتاب با عنوان زیرزمینی‌ها (و اگر اشتباه نکنم توسط نشر نیماژ) به‌چاپ رسیده است. تکرار مضامینِ در جاده بود.
April 17,2025
... Show More
Kitabın başında hızına yetişemedim ama sonlara doğru alıştım sanırım. Çok içtendi, sevdim.
April 17,2025
... Show More
I really wanted to like this book. I tried my hardest to understand its unique style, its flowing movements lacking punctuation, and the free-form stream of conciousness. The problem was, I just couldn't. The narrative itself wasn't all that exciting; a lot of getting drunk and scoring with women, but not anything substantial that makes a worthwhile story.

I had trouble identifying with the characters or even liking them. They were drunk all the time, driven for nothing in life except sex and sex alone. Nothing but a hedenistic band of eclectic "do-nothings."

Even the writing itself was not all that good. The language was dull and lacked description and for long periods at a time meandered off into drug-induced rants that made no real sense to the reader. I found it interesting in a way because I felt like that though these parts were hazy and often unintelligable, it did capture the feeling of being stoned or drunk or both.

After reading "On the Road", "The Dharma Bums", and "The Town and The City" I very much had high hopes for this book too. The only problem is that it didn't deliever the raw excitement and adventure of "On the Road" or the self reflective loneliness of "Dharma Bums", or the emotion of "Town and the City". Some people might enjoy it, and I do recommend it for its uniqueness of style, but as a story as a whole it lacks connectivity and direction.
April 17,2025
... Show More



“Yürek parçalayacak denli arı, berrak, aklı başında, mutlu bir öğle sonrasına uyanıyorum. Kuşlar hâlâ şarkı söylüyor; çocuklarda şarkı söylüyor şimdi. Sanki ben tozlu bir çöp kovasında uyanan bir örümcekmişim, sanki dünya bana göre değilmiş ama tam diğer yaratıkları göreymiş gibi daha havai, kendi içlerinde daha kararlı ve tutarsızlığın lekesine daha az meyilli yaratıkların…”


Tanrım Jack, Jack, JACK!!!
İsim olarak yeterince düşkünlüğüm yokmuş gibi.
Her neyse.

Beat kuşağı, asla kitaplarını okumadığım, tam metinlerini tatmadığım ama hakkında en fazla bilgiye sahip olduğum hareket sanırım. Çünkü Beat her zaman yasak olmuştur bana ve evet #yasaklıkitaplarımıokuyorum sayın okuyucu. Kerouac da en çok okumak istediğim, o olsun diğerleri olmasa da olur dediğim ‘babe’ Beat içinde, kendime en yakın gördüğüm, kendimi gördüğüm, hele ki mektuplardan sonra.

Ginsberg ve Jack’in birbirinine yolladığı mektupları (ithaki yay) okumaktayım -2 yıldır- ancak ilk kitapların bitirildiği döneme girince, artık kitapları okumalıyım dedim, paralel götürüp daha iyi özümsemek istiyorum çünkü Beat dediğiniz şey yazarların, özellikle Jack için birebir kendisidir, yarı kurgu olsa da otobiyografiktir eserleri. Yeraltı Sakinleri de öyle.

Arka kapak yazısı şahane gerçekten, 50'lerin Amerikasında Jack’in negro bir kadın olan Mardou'ya aşkı. “Ah pişmanlıklarımın Mardou’su, o şeyin düşüncesi bir kez olsun kırıştırmıyor senin alnını, öpmem gereken alnını, senin kendi gururunun acısı…”
Ama o aşkın, Jack’in ihmalleri, savurganlığı, kuşku, korku, kıskançlığıyla, sürekli sarhoşluğun altında, kendi elleriyle paramparça edişinin öyküsü, lirik itiraf, isyankar ağıt, kabullenişli itiraz; 3 gün 3 gecede yazılmış. “metaliğe kurşun attığımdan içki içmiyordum yine; bu aşkı kurtaracak şey yoksulluktu… bu yüzden yitirmiştim aşkı. Ayyaş, ahmak, şair…” Mardou'ya hak vermemek yabana atılamaz yani.

Jack’in ilk kitabı olmasa da ki ilk kitap çevrilmemiş bizde (NEDEN!) Beatnic’e girmek için güzel kitap, roman için. Çünkü Ginsberg’ün şairliği ve Burroughs’un romanları çok daha kurmaca ve ağırdır. Ama özellikle Kerouac’un yazımı için şahane seçim, benje.

Önce, benim kadar olmasa da, biraz bilgi edinmekte fayda var üslup ve içerik hakkında, yoksa bam diye çarpabilir. Her ne kadar ayrıntı yayınları yeraltı edebiyatı altına alsa da ben ayrı tutulması taraftarıyım. Her neyse, Beat’in olayı şudur; uyuşturucu, seks, edebiyat, tanrı, arkadaşlık, çalışma hayatı, para, sefillik, lüks, seyahat, yaşama çabası, varoluş, coşku, kin, öfke, maniklik,,, hepsi deneyimle, ki anahtarı buradadır işin, ancak böyle ortaya çıkar. O yüzden yazılar da tamamen bu aykırı, marjinal ve gerçek ‘şey’leri içeriyor. [bohem ve hippilerle karıştırmayın Beat’i, hatta bu üçünü birbirine karıştırmayın, aman] Haliyle çelişki, iç düşünce, savlar, aforizmalar, süre gelmiş tüm diğer sanat akımları, bok, boktanlık… Yazının kendisi ise, Kerouac için daktiloya vurulan, kağıda işlenen ilk haliyle, o hamlıkta kalıyor. Düzeltilmiyor demiyorum, hamlık, yaşamının harflere, kelimelere giydirilmiş hali. Karmaşık, kesik kesik, bir kreşendo bir sessizlik, konudan konuya atlayış, anlık sıçrayış, imlâsız, çıktığı gibi. Tabi bu kitapta bu ağırlıkta bir yazım biçimi yok çok, ama yine o kopukluğu, ya da düzensiz sürekliliği, ya da durmak bilmeyen sınırsızlığı hissediyorsunuz.

Bir de dramatikleştirdiği cümleler var allahım bayılıyorum, aykırı biçemin içinde klişe biçemin bi anda karşınıza çıkması zevkli bir aykırılık doğuruyor (hehe): “Sorma denize kara gözlü kadının gözleri neden tuhaf ve yitik…” ya da “Ben tabi huzursuz, gelgitler içinde ve kesinlikle tutarsızlıktan yoksun; acım ya da çilem biraz olsun belirmedi henüz. Melekler benimle kalın.” ya da “Yüzümün görüntüsünü yalayıp yutan, yüzündeki neşeli açlığı görüyorum, ölebilirim; kalp radyomu güzel bir müzikle kırma, ey dünya!”

Yaşamını yazdığı için yaşarken nasıl yaşıyorsa yaşadığını da öyle yazıyor (hehe) notunu almışım şunun yanına: “Günün geç saatlerine dek böyle sürüp gidiyordu, yalnızca parçalarını, onları da bölük pörçük anımsadığım, upuzun bir öykü, bağlaç ve virgüllerle bağladığım bir perişanlık kütlesi yalnızca.”

Bir de alt metin arayışına girmeye hiç gerek yok, en fazla, bu kitap için 50’lere siyahlar ve siyah kadınların beyaz ve edebiyat (ki Beatnic) çevresindeki yerinin bilmemnesi fln diyebilirsiniz. En fazla içkinin bokları diyebilirsiniz, en fazla ilişkilerin yozlaşması, ya da kitaba adını veren sakinlerin anlatımı vesaire ama gerek yok, her şey ortada; öyle bi çaba yok çünkü. Kıskanç ve sorumsuz ve sarhoş bir herif ve yitirilen bir aşk var ortada.

“Kendi kendime ‘Güzel, evcimen bir tavuklu akşam yemeği neye yarar? Sen Yuri’yi, odaya girdiğin anda orayı terk etmesine sebep olacak kadar çok severken neye yarar? O, kıskançlığımın baskısını ve senin düşte bir kehanet gibi görünen mümkünatını bunca hissederken neye yarar?’”

Ah tanrım neye yarar.

Irkçı bir yaklaşım olacağını biliyorum ama negro bir kadına olan aşkı okumak beni muazzam zorladı. Estetiğimin dışında çünkü (ben de kendi estetiğimin dışındayım mesela) ama Kerouac öyle güzel sevmiş, o bokun püsürüğün ve kendi karaktersizliğinin içinde öyle güzel sevmiş ki göz ardı edebildim ben, bahsetmediği sürece (yapabileceğim bir şey yok, bu erotic romance okurken de böyle oluyor), ama isterdim ki elmacık kemikleri çıkık bir soluk benizli sevsin. Ama sevmedi, sevdiğini sevmeyi beceremedi, öyle ki kitaba girip Jack’i sarsmak, tokat atmak, bağırmak geçti içimden ‘yapma, yitireceksin’, öyle ki toplumsal ayrılık ve ırksal tereddütler işin içine girince gözlerim dolu dolu oldu, çünkü herif güzel herif, güzel seviyor, ben hep sevmekten yanayım (ucuz sol söylem gibi oldu), estetik olmasa da.

“Çünkü şimdi Mardou’yu istiyorum. Daha yeni altı ay önce bir hastalığın ruhuna bir kök saldığını anlattı bana. Bu onu daha da güzel kılmıyor mu?” ile başlayan 2 sayfa süren bu aşktan İSTİYORUM.

Kitaba sadece ilişki temelli yaklaşmamak gerekiyor, alt metin aramayın desem de verdiğim örneklerin yanında, yaban, eksik, harika felsefeler var, vurucu ifadeler, haklı tespitler, her şey hakkında. Mesela imge olarak dişil = kuyu, eril = kule olarak niteliyor (bir yerde de oda kadın, tasarım erkek oluyor) ki üzerinde durmadığı bu ifade üzerine saatlerce, saatlerce..! Hele sayfa 98’in ikinci paragrafından başlayıp 99’a süren paragraf sonuna kadar olan ve kitabın sonunda yenilenen öz ve inşaa mevzusu, ah tanrım!

“‘…tek bir aşkı istiyorsun. Yani kadının içinde öze sahip olur erkekler, bir öz var…’ (‘evet’ diye düşündüm, ‘bir öz var ve bu senin rahmin’) ‘…ve erkek özü avuçlarının içinde tutuyor ama onu orada bırakıp büyük soyut şeyler inşa etmeye koşuyor.’”
İşte Kerouac da kendi ifadesiyle “Öyleyse yazmak niye? Uyluklar özü barındırır ve benim orada kalmam gerekiyorsa da, oradan gelmiş ve sonunda oraya dönecek olsam da bir koşu gidip bir şey inşa etmek ve daha da çok inşa etmek zorundayım… hiç uğrana… Buadelaire şiirleri uğruna…”


Mesela “ESER’in (work) aseksüelliği”, saatlerce…

Yarı otobiyografik desem de anladığım kadarıyla olaylarda değil mekan ve bi’ takım küçük şeylerde değişiklik var, tüm bunlar ve karakterlerin gerçek kimlikleri için kitabın Wikipedia sayfasına bakabilirsiniz (ben Kerouac üzerine yazılan başka bir kitaptan baktım ve wikiyi çok geç fark ettim :D)

Farkındaysanız yeraltı sakinleri dediği güruhtan bahsetmedim çünkü çok az, çünkü dediğim gibi öyle bi kaygı yok, çünkü sadece Mardou oradan çıkma bi kadın, o kadar. Tabii metinin en cuk yeride Dostoyevski'te olan çağrıyı görmezden gelemem.

Çevirisi çok güzel, zor olmasalar da dildeki kasıtlı bozuklukları rahatsız etmeden çevirmesini gerçekten başarılı buldum kendimce (sadece bir yerde ‘i said to myself’ kısmını atladığını gördüm ki o da başka bir şeye bakarken tesadüfi oldu, ama üslubun arasında karışıp gitmişti ilk okuduğumda).
Tavsiyem arkada 30 ile 60'ların cazı çalarken dinleyin.

Ben seni okuyabilmek için iyi oldum, keşke sen de sevebilmek için iyi olsaydın, ah! Sen kendin demiştin, şairin acısına değmez diye.

Ah tanrım, TANRIM.
xoxo
iko
April 17,2025
... Show More
As one of the founders of the Beat Generation, author Jack Kerouac is now ironically reaping the rewards for his works back in the 1950s and early '60s, despite his unexpected death in 1969 at the ripe age of 47.



His 'innovative' use of spontaneous prose has been passed on as inspiration for many who dabble in the art of literature, while many modern musicians also stake claim in being influenced from the Lowell, Massachusetts born writer.



The Subterraneans - like many of Kerouac's novels - took little time to compile. Spanning over 93 pages, this form of writing - as a reader - is quite a hard concept to pierce, with pragmatic sentences and an abundance of block sequences making the novel extremely hard to engage with from the outset.



Leo Percipied (Jack Kerouac) tells a story - that in a nutshell - consists of jumping from bars around San Fransisco with his cliquey group, comprising of other aspiring writers of the time, Adam Moorad and Frank Carmody (Allan Ginsberg and William S. Burroughs), while meeting and falling in love with an African American women, Mardou Fox (Alene Lee) who by the end of a the novel “makes it” with one of the outsiders of The Subterraneans, Yuri Gligoric (Gregory Corso).



Given the time it was written and the social issues it entails within the relationships of certain characters, The Subterraneans can be seen upon as controversial, despite its intentions not to be. It still doesn't escape the fact that this is self-indulgence at its finest. Maybe that's the whole point of the exercise Kerouac was attempting to design, but there's a fine line in self-indulging and this book crosses it on a regular basis.





http://lullabizine.blogspot.com/2008/...
April 17,2025
... Show More
"Y yo me vuelvo a casa, habiendo perdido su amor. Y escribo este libro." Y con esta frase, Jack Kerouac ha podido conmigo.
April 17,2025
... Show More
All of you who gave this book more than 1 star are full of SHIT. Everyone knows this book lacks merit, structure, and any sense of style. This was not rebellion against format it was plainly a drunk white guy writing BS and all of you fell right for this dumbass book. I can not believe I read 33 pages of this crap and trust me I tried to love this book, but its just an insult to the English language or just language in general.
April 17,2025
... Show More
A book of wistfulness and a now (almost) disappeared san francisco. Negative points to the at times boring writing. Three thumbs up to Kerouac for being the ultimate informant in how to remain hip.
April 17,2025
... Show More
After reading this novel, which introduces us to the San Francisco beat generation of the 1950s by making us live the love story a couple of times almost step by step, we are immediately familiar with Jack Kerouac's verve. Verve because his writing is one of speech, of choppy sentences, of reflection on the spot throughout a novel, which is only after the fact, only once we think about it again because, at the first reading, we are caught in the whirlwind of this jerky, hatched writing. At the end of the book, he says it himself: "And I go home having lost his love. Writing this book." It is striking because we are witnessing the birth of a generation like Percepied, the main character who tells this book.
Leave a Review
You must be logged in to rate and post a review. Register an account to get started.