...
Show More
o kadar uzun zamandır bekliyordum ki goodreads'in durum güncelleme bölümünde "I'm finished!" linkine tıklamayı... okumaya başlayalı bir ay geçmiş. normalde bir kitap elimde kabaca şöyle bir üç haftadan uzun kaldığı zaman sinirlenmeye ve kitaptan soğumaya başlarım. gelin görün ki anna karenina bir ömür ruhumda benimle yaşayacak kitaplardan biri oldu. uzun uzun okumuş olmaktan asla mutsuz olmadım; bilakis, bilerek acele etmedim. evet, kitabı beklediğimden uzun sürede okuyor olmak beni bir miktar utandırdı, fakat kitapla yaşadığım macera açısından baktığımda her şey olması gerektiği gibi oldu diye düşünmeden edemiyorum. bir okur olarak benim kitabı değil, kitabın beni yönettiği bir okuma süreci oldu diyebilirim.
en sevdiğim yazarlardan Orhan Pamuk, şöyle demiş anna karenina ile ilgili:
çok iyi bir okur olduğumu, çok okuduğumu iddia edemem. ama şimdiye kadar okuduğum kitaplar, hatta daha da daraltayım; klasikler arasında anna karenina kadar kaliteli bir dizi gibi, tane tane, adım adım ilerleyen; her karaktere ayrı bir özen gösteren, bu karakterlerin gelişimiyle ayrı, başlarına gelenlerle ayrı ilgilenen kitap okumadım desem, abartmış olmam herhalde. dolayısıyla, kitabın başlarındaki sahne geçişleri bana -belki de çok saçma bir şekilde- Masumiyet Müzesi'ni çağrıştırıp kitabın ortalarına geldiğimde artık bu çağrışım bende kaşıntı yapıp dayanamayarak, acaba orhan pamuk'un anna karenina konusunda söylediği bir şeyler var mı diye araştırdığımda yukarıda yer verdiğim alıntıya denk gelip; bürokrattan ata, bir kadının üst dudağından bir aile tarihine geçişlerle ilgili kısmı okuduğumda yaşadığım heyecanı az buçuk tahmin edebilirsiniz.
çok heyecan verici, çok güzel bir haber almışım; doyasıya sevinmişim ve artık sadece dingin bir mutluluk yaşıyormuşum gibi dolu dolu bir hisle bıraktı bu kitap beni. ne kadar övsem az.
en sevdiğim yazarlardan Orhan Pamuk, şöyle demiş anna karenina ile ilgili:
“Okuduğum en mükemmel, en kusursuz, en derin ve en zengin roman. Tolstoy’un her şeyi gören, herkesin hakkını veren, hiçbir ışığı, hareketi, ruhsal dalgalanmayı, şüpheyi, gölgeyi kaçırmayan, inanılmayacak kadar dikkatli, açık, kesin ve zekice bakışı, bu romanın sayfalarını çevirdikçe okura, ‘evet, hayat böyle bir şey!’ dedirten kitap. Yarıştan önceki bir atın diriliğini, mutsuz bir bürokratın yavaş yavaş düştüğü yalnızlığı, bir kadın kahramanının üst dudağını, bir büyük ailedeki dalgalanmaları, hep birlikte yaşanan hayatlar içinde tek tek insanların inanılmaz ve hayattan da gerçek kişisel özelliklerini Tolstoy mucizeye varan bir edebi yetenek, hoşgörü ve sanatla önümüze seriverir. Roman sanatı konusunda eğitim için okunacak, defalarca okunacak ilk roman Anna Karenina’dır.”
çok iyi bir okur olduğumu, çok okuduğumu iddia edemem. ama şimdiye kadar okuduğum kitaplar, hatta daha da daraltayım; klasikler arasında anna karenina kadar kaliteli bir dizi gibi, tane tane, adım adım ilerleyen; her karaktere ayrı bir özen gösteren, bu karakterlerin gelişimiyle ayrı, başlarına gelenlerle ayrı ilgilenen kitap okumadım desem, abartmış olmam herhalde. dolayısıyla, kitabın başlarındaki sahne geçişleri bana -belki de çok saçma bir şekilde- Masumiyet Müzesi'ni çağrıştırıp kitabın ortalarına geldiğimde artık bu çağrışım bende kaşıntı yapıp dayanamayarak, acaba orhan pamuk'un anna karenina konusunda söylediği bir şeyler var mı diye araştırdığımda yukarıda yer verdiğim alıntıya denk gelip; bürokrattan ata, bir kadının üst dudağından bir aile tarihine geçişlerle ilgili kısmı okuduğumda yaşadığım heyecanı az buçuk tahmin edebilirsiniz.
çok heyecan verici, çok güzel bir haber almışım; doyasıya sevinmişim ve artık sadece dingin bir mutluluk yaşıyormuşum gibi dolu dolu bir hisle bıraktı bu kitap beni. ne kadar övsem az.