...
Show More
Aklımı kurcalayan her şeyin bir araya geldiği bir kitap, çok şaşkınım. Montano Hastalığı'na yorum yazarken de değinmiştim; hayal ve gerçek, ben ve öteki arasındaki bir sınır belirsizliği var ve belirsizlik kurmaca ve üstkurmaca arasındaki ilişkide, edebiyat yoluyla sezdiriyor kendini. Bu yüzden Montano Hastaları bazı şeyleri görmekle lanetlenmiş, laneti en büyük hediyesi olan küçük kutu adamlar gibi.
Göz, görmek, görülmek ve bakışı, dolayısıyla teşhircilik ve vöyorizm kavramlarını inanılmaz güzel işlemiş Kobo Abe. Bir kutunun içinde, görülmeden ama görerek yaşamak... Görmek ama görülmemek.... Romanda anlatıcı ve anlatı nesnesi, dolayısıyla izlenen ve izlenilen belirsiz tutularak okuyucunun bakışı da manipüle edilmiş ve bu da inanılmaz güzel bir üstkurmaca evren yaratmış. Ötekinin bakışı ile şekillendiği ölçüde kurgusal olan ''ben'' gibi, anlatıcıyı da merkezsizleştiren Kobo Abe, okuru olanları anlamak için küçük deliklerden anlatıya sızmak zorunda bırakarak, bir vöyoriste dönüştürmüş. Böylece okurun görünmezliği kuşku götürmez bir gerçek olmaktan çıkıyor-- dikkat et arkanda bir başkası seni izliyor olabilir. Olası bakışlara maruz kalan okuyucu da kurgunun bir nesnesi haline gelmekten kaçamaz bu noktadan sonra. (Bu anlamda İtalo Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'su ile benzer özellikler taşıyor.) Psikanaliz ve edebiyat kuramcılarının onlarca yüzlerce kitapla anlattığı her şey, Kutu Adam'da bir güzel işlenmiş; edebiyatın güzelliği, ekonomikliği, canımlığı da burada yatıyor sanırım.
Ben-öteki, okur-yazar kavramları arasındaki ilişkinin inanılmaz güzel işlendiği bir kitap. Devrim Çetin Güven çevirisi yolda, ben tersine tavsiye üzerine Remzi Kitabevi'nden çıkan çevirisini okumadım o yüzden İngilizce baskısını okudum. Çeviri basılınca tekrar okuyacağım. Edebiyat, kurgu ve üstkurmacaya ilgi merak duyanların atlamaması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Göz, görmek, görülmek ve bakışı, dolayısıyla teşhircilik ve vöyorizm kavramlarını inanılmaz güzel işlemiş Kobo Abe. Bir kutunun içinde, görülmeden ama görerek yaşamak... Görmek ama görülmemek.... Romanda anlatıcı ve anlatı nesnesi, dolayısıyla izlenen ve izlenilen belirsiz tutularak okuyucunun bakışı da manipüle edilmiş ve bu da inanılmaz güzel bir üstkurmaca evren yaratmış. Ötekinin bakışı ile şekillendiği ölçüde kurgusal olan ''ben'' gibi, anlatıcıyı da merkezsizleştiren Kobo Abe, okuru olanları anlamak için küçük deliklerden anlatıya sızmak zorunda bırakarak, bir vöyoriste dönüştürmüş. Böylece okurun görünmezliği kuşku götürmez bir gerçek olmaktan çıkıyor-- dikkat et arkanda bir başkası seni izliyor olabilir. Olası bakışlara maruz kalan okuyucu da kurgunun bir nesnesi haline gelmekten kaçamaz bu noktadan sonra. (Bu anlamda İtalo Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu'su ile benzer özellikler taşıyor.) Psikanaliz ve edebiyat kuramcılarının onlarca yüzlerce kitapla anlattığı her şey, Kutu Adam'da bir güzel işlenmiş; edebiyatın güzelliği, ekonomikliği, canımlığı da burada yatıyor sanırım.
Ben-öteki, okur-yazar kavramları arasındaki ilişkinin inanılmaz güzel işlendiği bir kitap. Devrim Çetin Güven çevirisi yolda, ben tersine tavsiye üzerine Remzi Kitabevi'nden çıkan çevirisini okumadım o yüzden İngilizce baskısını okudum. Çeviri basılınca tekrar okuyacağım. Edebiyat, kurgu ve üstkurmacaya ilgi merak duyanların atlamaması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.