...
Show More
Nabokov elbette çok önemli bir yazın insanı. Ama açıkçası toplu öykülerini içeren bu koca tuğla boyutundaki kitaptan edebi anlamda pek keyif aldığımı söyleyemeyeceğim. Tabii Nabokov öykülerinden çok romanlarıyla öne çıkmış bir isim. Ben gerçi Lolita ve Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı dışındaki romanlarını henüz okumadım, yıllar önce aldığım başyapıtlarından Pale Fire (Solgun Ateş) uzaklarda beni bekler.
Oğlu Dmitri’nin çevirdiği öyküler ile doğrudan İngilizce yazdığı öyküleri biraz farklı buldum. Her ne kadar oğlunun çevirilerine üstadın “nezaret ettiği” bilinse de, bu öykülerin dili görece daha sade. Görece. Doğrudan İngilizce yazdığı öykülerin dili ise kılçıklı. Konuları, işleniş tarzı da çoğunlukla bayıcı. Kullanım frekansı o kadar düşük kelimeler var ki okuyana (en azından bana) bu kadar kasmasaydı kendini, bu kadar fiyaka/bilgiçlik yapmasaydı keşke dedirtiyor. Tamam, Nabokov büyük bir üslupçu, namını biraz da bu yönüne borçlu ama bana bu özelliği hitap etmedi.
İçerik olarak da çoğu öyküyü zorlama buldum. Öte yandan keskin gözlemciliği, zaman zaman başvurduğu mizah gücü takdire değer. 1917 Devrimi sonrası Nabokov ve ailesi gibi Avrupa’da mülteci konumuna düşmüş Rusların (bir-iki yerde İstanbul’a da pek övücü olmayan şekilde değiniliyor) farklı yönleriyle hayatlarını işleyen birçok öykü de ilginç. Ama öykülerin geneline boğucu bir hava hakim. Fantastik/metafizik unsurlar içerenleri de var. Özetle benim için mutlu bir okuma olmadı. İletişim bu toplu öykülerin Türkçe çevirisini basmış, belki oradan okumak daha farklı hissetirebilir, emin değilim.
Oğlu Dmitri’nin çevirdiği öyküler ile doğrudan İngilizce yazdığı öyküleri biraz farklı buldum. Her ne kadar oğlunun çevirilerine üstadın “nezaret ettiği” bilinse de, bu öykülerin dili görece daha sade. Görece. Doğrudan İngilizce yazdığı öykülerin dili ise kılçıklı. Konuları, işleniş tarzı da çoğunlukla bayıcı. Kullanım frekansı o kadar düşük kelimeler var ki okuyana (en azından bana) bu kadar kasmasaydı kendini, bu kadar fiyaka/bilgiçlik yapmasaydı keşke dedirtiyor. Tamam, Nabokov büyük bir üslupçu, namını biraz da bu yönüne borçlu ama bana bu özelliği hitap etmedi.
İçerik olarak da çoğu öyküyü zorlama buldum. Öte yandan keskin gözlemciliği, zaman zaman başvurduğu mizah gücü takdire değer. 1917 Devrimi sonrası Nabokov ve ailesi gibi Avrupa’da mülteci konumuna düşmüş Rusların (bir-iki yerde İstanbul’a da pek övücü olmayan şekilde değiniliyor) farklı yönleriyle hayatlarını işleyen birçok öykü de ilginç. Ama öykülerin geneline boğucu bir hava hakim. Fantastik/metafizik unsurlar içerenleri de var. Özetle benim için mutlu bir okuma olmadı. İletişim bu toplu öykülerin Türkçe çevirisini basmış, belki oradan okumak daha farklı hissetirebilir, emin değilim.