Edebiyatın en güzel hallerinden biri, insanın aklında bir oda yahut bir pencere açmasıdır. Bir romanı elinize alıp başlarkenki halinizle, elinizden bırakırkenki haliniz arasındaki fark, yani romanın sizi değiştirme gücü, romanın gücüdür. Ve hatta iyi bir roman, iyi bir deneyimden daha fazlasıdır.
Kafamda Bir Tuhaflık'la bir muhafazakar düşünce yapısını, Mişima'nın itiraflarıyla bir eşcinseli nasıl anlıyorsak, Philip Roth'un Sokaktaki Adam'ı ile de yaşlılığın nasıl bir şey olduğunu, bir yaşlının düşünce yapısını, endişelerini anlıyoruz.
Kitabın isminin, kitap için aydınlatıcı olduğu zamanlar oluyor, ama bu kitapta tamamen kitaba bakışımızı etkileyebilecek güce sahip. Kitapta sözü edilmeyen şey, kitabın isminde gösteriliyor: Başkarakterimiz sıradan, sokakta karşımıza çıkabilecek biri. Bu bağlamda yaşadığı şeyler orijinal, tuhaf olmasını beklememek gerekiyor. Ama kendi hayatı içinde önemsiz şeyler de yaşamıyor, hiçbirimizin yaşamadığı gibi. Yahut hepimiz kadar önemli.
Kendi hayatının karmaşasında boğuşup duran, kendince bir sürü şey yaşayan, bir zamanlar çocuk olan, bir sürü badire atlatan, kötülükler yapan, zaferler kazanan biri, önünde sonunda yaşlanıyor ve karakterimizle birlikte tüm yaşlıların hissettiği şeyleri görüyoruz. Çocukların ve yaşlıların bireyliği genellikle söz konusu değildir; onlar çevresindeki insanların arzularına, önem atfettikleri şeylere göre yaşarlar, yaşamak zorundadırlar. Ne olursa olsun kendi bireyliğini sürdürme çabasında biriyle ölüme durmadan yaklaşmanın nasıl bir şey olduğunu anlıyoruz.
Kitap bittiğinde, yaşlılığa ve yaşlılara bakış açımın eskisinden daha farklı, daha zekice olduğunu görüyorum. Bir yazarın yapabileceği en önemli işlerden biri bu.
Kitaptaki cinselliği de oldukça doğal buldum. Hayattaki her şey öyle veya böyle cinsellikle alakalı. Kitaplarda cinsellikten olmasından daha normal ne olabilir ki?
Son olarak, kitabı sevenlere Paolo Sorrentino'nun Youth adlı filmini öneriyorum. Onu beğenen de oradan La Grande Bellezza'ya geçebilir.